28 Mart 2010 Pazar


hayatın göğüslerinden emdiğim siyah süt ilk defa zehirledi beni bu gece ve sen iterken beni fırtınaya, sevdiğimi fısıldadım o gece.

aşk denen eylemin karışıklığı beynimi köreltiyordu gençken. düşüncelerim kendimden uzaklara uçup giderken ben yalnızca düşünüyordum.

kırmızı kalemle altını çizdiğim anılar da kendimden uzağa düşerken,bir kaç damla gözyaşı akıttığım eski "can"lara baktıkça burkuluyor içim şimdi.

sahi ne çok dost yitirdim.taarruza geçtiğim her an yeni bir darbeyle sarsılırken bedenim,ellerim kanrevan hep kendimi izledim uzaktan.

ahanda o zamanlardan bir yazı. gülümseyerek bakıyorum şimdilerde eski kara melankolime. hepimiz ergen olmadık mı sanki?

"dalga geçecek bir hayat bile yok ardımda ... öylesine karanlık öylesine havasızım... ruhsuz bedenler, bedensiz ruhlar birbirine dikişli, dudaklarım mosmor, ellerimde kan kokusu. kendimin katiliyim!

ruhum son derece pislenmiş ama öylesine karanlık ve havasız ki burası insanlar kendi pisliklerinden benimkini farkedemez olmuş.zaman gecmiş ben de artık onları duymaz olmuşum, sessizce aglamışım kendi cinnetime sarılıp.

"sus" demiş bana, "ölmek için geç şimdi, yaşamak için erken".

daha sonra kapatıldığım odamdan izlemişim sevdiklerimi... gitmiş hepsi teker teker... yalnızlığımdan ne artan, ne eksilen olmuş! aradığım, özlediğim yokmuş aslında. artan gözyaşı, azalan sabır, azalan insanlık, artan keder, artan isyan, azalan inanç! işte ben böyle yok olmuşum ...

Nice günler gördüm
Nice insanlar tanıdım
Çok sevdim, belki hiç sevilmedim
Yine de pişman degiliim.

Yüzüme toprak serpiyorlar gibi hissediyorum. Gitgide daha sıcak oluyor burası sanki...

Hayat beni cezalandırmaktan vazgeçmiş gibi... Başımı sağa çevirip boylu boyuna yatan milyonlarca insan görüyorum karanlığımda...

Ve affedin diyorum, affedin beni düşler...

" Tüm bunlar bir ölünün hayatta kalma mücadelesinden! " *

* küçük İskender

Dikiş Yemiş Ruhlar

her gün içimde bir köpek uluyor.
geçmişi bendeymiş,
geri almak istiyor!


bir mutluluk katliamı seyretti o şehir. o şehir bana dar geldi. neydi gözlerimden akan ıslak valsin diğer adı? ben miydim o ölümle dans eden hırçın kız? ben miydim asaleti boyunu aşan? kara bir gül dudaklarını ısırırdı. ben ölümle dans edercesine, yorgun. sahi ne çok öldüm! ne çok öldüm! ırmaklarca topladım gözlerimi. gülümserken ağladım yüzlerce!

Love is... ?

şiirliyorum ellerimi
o yüzden yaktım tüm şehirleri bu sabah.
en gibiyiz hepimiz.

yapraklar düşer, su yanar ve ağlar bir yavru ceylan
görmeyen gözleriyle uzanır pencerelerden.

olur da ağzı düşerse bir gün sevgilinin
ve düşerse bir gün dilinden
ne bir hukuku olacak sevdanın
ne de nasırlanmış bir destanı.

Choke

Ben ölümü severken ölmeyi seçerdi o hep. Sınır yok artık... Sek içmiş tüm intiharlarını...

İzbe bir mağazadan aldı zırhını. Tüm aşklarını karanlık uykularına gömdü. Saat yalnızlığını mırıldandı. Tik, tak.

Tırnak içine alınmış yalnızlığı uzak diyarlardan bir yıldırım gibi düştü geceye.

Uzun

kendimi yaralayışlarım kasıtlı hep
fevkalade bir acıya sevk ettim ruhumu yine
o ki her boyun büküşünde ağzı kırılan
ben onun avuçlarını öperdim.

biraz tortu kalmış bardağın dibinde
yudum yudum acıları içiyoruz, kadehler daracık
anlatılan hikayeler zamanı kenetleyemez şimdi
ve gün gelir ben de ellerimde tutamam seni.

kucağındayım, unufak ettiğin her düşümle
olası ihtimallere kan kusan cümlelerin var senin.
ben senden nasıl uzak olayım?
neden olayım?

bir , iki...
sevda!
bende yitip gidersin.

içimdeki yabancıyı susturmaya gücüm yok
yüzün budanmış yalnızlıktan
onca yanlışlıktan sonra yalnızlığın ağlıyor
dikkatli bakıyorum sana
yaş mı o gözlerindeki?

görüyorum.
biliyorsun.
uzattıklarımızı keselim artık.