8 Şubat 2010 Pazartesi

Karalıyorum, Öyleyse Varım - Vol. 3

"evet ve harikaydı. ilk defa bir kızla yapıyordum bu işi ve harikaydı."

kastettiğim murattı. alkole pek dayanıklı olduğum söylenemez ve ikinci birada çarpılmıştım. neyse ki anlamamıştı. anlasa ve öyle bir şey yaşanmamış olsa ottan sidikten bir nedenden yitirebilirdim onu. şükrettim anlamamasına bir kez daha. şu an önemli olan cansunun lezbiyen olması falan değildi. kafamda toparlamaya çalışıyordum her şeyi. o konuşmaya devam ediyordu.

"o an başladı ilişkimiz. hem haplara, hem özgeye bağımlı olmuştum. benim hatunların gıkı çıkmıyordu faturaları ve kirayı zamanında verdiğim sürece. aynı tas aynı hamam devam ediyorlardı salaş hayatlarına. benim de pek iplediğim yoktu zaten."

bitirmesini istiyordum artık, uzattıkça uzatırdı çünkü. huyu bu, yapacak bi şey yok.

"şimdi nasılsınız peki? hala birlikte misiniz? annen falan öğrendi mi? kızım, lezbiyen misin? dengesizleşmişsin görmeyeli."

"ağır ol burcu, yavaş yavaş anlatıyorum ki anla." deyip sırıttıktan sonra üçüncü birasını açtı vedevam etti soluksuz.

"diyorum ki senin bölüm gibi değildi benim bölüm. sıkıydı dersler ve benim de aram pek iyi değildi hocalarla. giydiriyorlardı notları. okul yüzünden özgeyle de pek görüşemiyorduk. görüşünce de ne yaptığımız malum zaten. sonra bir gün memlekete gidiyorum diye çıktı gitti. bir ay her gün araştık. sonra kesildi aramaları, ulaşılmaz oldu telefonu. bir süre ses etmedim ama sonunda dayanamayıp annesini aradım. kadın da telaşlandı benim yüzümden. meğer bizimki ankaraya hiç gitmemiş, kadın da istanbulda sanıyor onu. her ne kadar sevmese, iplemese de anne yüreği işte. kadın fenalaşmış. babası falan aradı beni haber alırsam onlara ileteyim diye. çok paniklemişler. ve ne oldu biliyor musun? yüzüncü yılda bir evde ölü buldular özgeyi iki ay sonra... asmış kendini. ev berkay diye birine aitmiş. geçmişi hakkında hiç konuşmamıştı benle özge. meğer ankarada bir sevgilisi varmış buncazaman. berkay da onun ev arkadaşıymış. ne berkayın ne de ev arkadaşının nerde olduğunu bulamadı polis. çocuklar hakkında kimse bir şey bilmiyor. ev de müstakil zaten iki katlı. gittim ölümünden sonra eve. alt kat boşmuş, iki hafta falan kalmış orda o halde ceset. kendimi mahvettim onu kaybettikten sonra."

kanımı donduruyordu her hikayesiyle eskisi gibi.

"muratla ne zamandır birliktesin? sen anlat az" dedi sonra.
"dört buçuk yıl" dedim. muratın adını onun ağzından duymak beni can dostumdan iğrendirmişti. kafası güzelleşmeye başlayan bir kadındı artık karşımdaki. ve nasıl dolduysa anlatmaya devam ediyordu.

"sonra atlattım özgeyi. bakma böyle söylediğime bir sene boyunca tedavi gördüm. uyuşturucuyu falan bıraktım o dönem, amatemde yattım. avukatlık yapamadım, bir ay falan denedim şansımı ama olmayınca bir barda işe girdim. barın sahibiyle kısa zamanda dost olduk. yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyordu. evliydi cengiz, iki de çocuğu vardı. abi dediğim adam bana tecavüz etmeye kalktı ben sarhoşken. ona bir şey de diyemiyorum. harbi kaşınmıştım. orda da bu hadise baş gösterene kadar çalıştım. sonra netten deniz'le tanıştım. bir buçuk yıldır birlikteydik. çalışmıyordum, beş kuruş param yoktu. denizle yaşamaya başlamıştım. ekmek elden su gölden gidiyordu her şey ve terk etti beni geçen hafta nedensiz yere it. her şeyimi vermiştim ben ona. koydu be hatun. "

kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir andı. daha fazla üstünde durup yarasını deşmek istemedim.

"üzüldüm" dedim.

üzülmüştüm. mahvettiği hayatına, çulsuzluğuna, annecağızına. bu kadarını beklemiyorduysam da kendini batırdığını biliyordum. çıkar yine girdiği balçıktan diyordum, öyle olmamıştı ve olacak gibi de görünmüyordu bu defa. bir süre daha anlatıp sızdı. muratı arayıp dışarı çıkmayı istediğimi söyledim. cansu bu gece de bizdeydi. menzilsiz, sarhoş, beş parasız. murattan gelen çağrıyla ayakkabılarımı geçirip kapıya çıktım.

hava ayazdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder